Müslüman müslümanın kardeşidir.
  KARDEŞLİK
 

KARDEŞLİK


Aziz Müminler!

Allah Teâla, inananların kalplerini birbirine ısındırmış ve “Müminler kardeştir.” buyurmuştur. Allah Resûlü (s.a.v) de peygamberlik hayatı boyunca, müminler arasında tarihte eşine rastlanmaz bir kardeşlik binası inşa etmiş, birbirini Allah için seven bir toplum meydana getirmiştir. Müslümanlar, Resûl-i Ekrem Efendimizin inşa ettiği Ensâr ve Muhacirlerden meydana gelen bu “kardeşleşmiş” toplumu örnek alarak aralarında İslâm’ın kardeşlik binasını yeniden inşa etmeye mecburdurlar. Bugün, havadan, sudan, ekmekten daha çok müslümanların bu kardeşliğe ihtiyacı vardır. İçerideki ve dışarıdaki bütün şer güçlerin İslâm’a ve müslümanlara saldırdıkları bir devirde, müslümanlar “kardeş” olmanın şuuruna eremezlerse, birbirleriyle kucaklaşıp kaynaşmazlarsa ezilmekten ve zulme uğramaktan kendilerini kurtaramazlar.


Aziz Müminler!

Kur’an ve Sünnet çizgisinde kardeş olarak yaşamanın ilk şartı müminin kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemesidir. Müslümanın müslümanı yalnız Allah için sevmesi, mümin kardeşine karşı kin ve düşmanlık duygusu beslemekten, onu kıskanmaktan, kusurlarını araştırmaktan sakınması; ona tepeden bakmaması, üstünlük taslamaması, kardeşi hakkında temiz duygular beslemesi, onun iyi yanlarını anlatıp kusurlarını saklı tutması da kardeşlik görevinin diğer temel esaslarıdır.


Bütün bu ferdî görevlerin yanında sosyal görev olarak da müslümanın, diğer müslümanların dertlerini kendi derdi olarak görmesi, aralarındaki kavga ve kırgınlıkları gidermeye çalışması, küskün ve kırgın müslümanları barıştırması önemli bir vazifedir. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin” [1]. Resûlullah (s.a.v) da şöyle buyurmuştur: “Müslümanların dertlerini dert edinmeyen müslümanlardan değildir” [2]. “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba; beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin beyaza karşı bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır” [3].

Değerli Müminler!

Tarihte nice büyük devletleri yok eden hastalıkların başında tefrika, yani ayrılıkçılık gelmektedir. Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi: “Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Tefrika yukarıda saymaya çalıştığımız kardeşlik görevlerinin ihmal edilmesiyle ortaya çıkan sosyal bir hastalıktır. Bu hastalık önlenmezse toplumu en sonunda iç çatışmalara, yıkıma, esarete kadar götürür. Ne yazık ki bunun acı örneklerini İslâm dünyasında üzülerek görmekteyiz. Millî bekâsına önem veren bütün milletler ayrılık gayrılığa sebep olacak her türlü fitneye karşı uyanık olmanın yollarını aramışlardır.


Mevlana Hazretleri ne güzel söylüyor...

Beri gele beri dahada beri Madem ki ben senim sende ben Nedir bu senlik benlik Biz rab ışığıyız



Işık şıktan ne diye kaçar böyle Herkesle barışıp kaynaş Kendinde kaldıkça bir zerresin Ama herkesle birleşince bir ummansın...

 
 
  Bugün 22 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol